17 Şubat 2013 Pazar

Sultan Alparslan Türklerin Anayurda Girişi 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi

26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi
     
   Malazgirt Muharebesi, 26 Ağustos 1071 tarihinde, Büyük Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan ile Bizans İmparatoru IV. Romen Diyojen arasında gerçekleşen savaş. Alp Arslan'ın zaferi ile sonuçlanan Malazgirt Muharebesi, Türklere Anadolu'nun kapılarını açan savaş" olarak bilinir.

    Anadolu’nun Türklere Ebedi Yurt olma mücadelesinin İlk Kapısıdır Malazgirt. Türk’ün İman Gücü ile Bizans’ın asker gücünün sınanma günüdür Malazgirt. Alparslan’ın bileğinin tuttuğu kılıcın şimşeğinin Bizans’ı yaktığı yerdir Malazgirt. Bizans’ın Türk’e secde ettiği gündür Malazgirt.
    Malazgirt’i unutmadık. Unutmayacağız. Anadolu’yu bize Özyurt yapan atalarımızın izinde, oynanan tüm oyunlara rağmen ebediyen yaşayacağız. Bizans oyunlarını boza boza yaşayacağız. İnkârcıların inkârına rağmen yaşayacağız.

          Türk ve İslam tarihinin akışına yön veren sultan… Halifenin, “Dünya Hükümdarlarının Efendisi”, “İslam Ülkelerinin Sultanı”, “Dinin Parlak Tacı” diye övdüğü gerçek Müslüman, büyük devlet adamı…
 Malazgirt’te uğradığı yenilgi sonunda, esir değil misafir muamelesi gören Bizans imparatorunun: “Keşke onunla kardeş olsaydım…” diye hayıflandığı merhamet timsali… Müslüman Türk’e vatan topraklarının kapısını açan Anadolu fatihi…
 Sultan Alparslan…

         Bu yazımızda, Kafkasya’yı ve Anadolu’yu topraklarına katarak, Selçuklu Devletini dünyanın en güçlü imparatorluklarından biri haline getirmiş olan Alparslan’ın öyküsüdür. Müslümanların gözünde büyük bir önder, dürüst bir idareci ve fatih olarak görülen, Türk tarihinde enerjik, korkusuz ve adaletli oluşuyla ön plana çıkan, Bizans’ı mağlup ederek Anadolu’yu Türklere kazandıran Sultan Alparslan’ın kazandığı Malazgirt Savaşına ait bilgiler çağdaş kaynaklardan derlenmiş olup hem yazılı hem de şifahi bilgilere dayanmaktadır. 

26 Ağustos 1071 Günlerden Cuma
Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla:

- 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor" der.

 Alparslan önemsemeyerek şöyle der:

- "Biz de onlara yaklaşıyoruz.”

Anadolu'nun Kapısı Açılıyor
         Takvimler, Milâdî 1071 yılının 26 Ağustos gününü gösteriyordu. O gün Cuma idi ve Cuma namazı vakti gelmişti. Başta halife olmak üzere bütün İslâm âlemi, camilerde cuma namazını kılıyor, Kur'an okuyarak Türk Ordusu'nun zaferi için dua ediyordu.
Hatta Halife, bütün İslâm ülkelerindeki hutbelerde şu duanın okunmasını emretti: 

          “Allah'ım, İslâm sancağını yücelt, ona yardım et! Başını ezmek ve kökünü kazımak üzere müşrikliği hezimete uğrat. Sana itaatte canlarını feda edip, kanlarını akıtan yolunun mücahitlerini kuvvetlendir. Zafer ile yardım et. Sultan Alparslan'ın senden dilediği yardımı esirgeme ki, o bu sayede hükmünü yürütsün. Senin dinini şerefli ve yüce tutabilmesi için ordusunu meleklerinle destekle. Çünkü o, malı ve canıyla emirlerine uymak için rahatını terk etti.

          Çünkü sen yüce kitabında: “Ey iman edenler! Can yakıcı bir azaptan sizi kurtaracak kazançlı bir yolu göstereyim mi? Allah'a ve Peygamberine inanırsınız, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız...”  buyuruyorsun. Senin sözün gerçektir.

         Ey Müslümanlar! Samimi bir niyet ile Allah'a yalvarınız. Çünkü Allah kitabında şöyle buyuruyor:
    "Ey Muhammedi Onlara, 'dualarınız olmasa, Rabbim size niçin değer versin,' de..."  

         Onun güçlü ve kuvvetli olarak düşmanlarını mahvetmesi, sancağı yükseltip zaferlerin en ulvîsine eriştirmesi için Allah'a dua ve niyazda bulununuz.

         Malazgirt Meydanı'nda Selçuklu ordusu  cuma namazını kılmış, Allah'a zafer kazanmaları için dua etmişti. Savaş nizamı almış, hücum emrini bekliyordu. Alparslan; Artuk, Süleyman Şah, Porsuk, Bozan, Sav Tigin ile diğer beyleri ve askerleri ile helâlleşti. Şehit olursa oğlu Melikşah'a bağlı kalmalarını vasiyet etti. 

         Karşısında, vereceği emirle canlarını seve seve feda edeceği kahraman askerlerden oluşan ordusu sessiz sedasız Alparslan'ın ne söyleyeceğine kulak kesilmişti. Alparslan, kılıç ve topuzunu eline alarak şu özlü hitabede bulundu:

         "Askerlerim! Yiğitlerim

         Biz ne kadar az olursak olalım, düşman ne kadar çok olursa olsun, bütün Müslümanların, zaferimiz için dua ettikleri şu anda, kendimi düşman üzerine atacağım. Ya zafer kazanırız, ya şehit olarak cennete gideriz. İsteyen benimle gelsin, isteyen geri dönsün. 

         Ben memleket için, İslâm için ölüme koşuyorum. Beni takip edenler ve kendilerini  Yüce Allah'a adayanlardan şehit olanlar Cennet'e, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaklardır. Ayrılanları ahi-rette ateş; dünyada da alçaklık beklemektedir.

Benden sonra oğlum Melikşah'ı tahta çıkartınız ve ona itaat ediniz. Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir" dedi.

Sultan Alparslan; “Ey Oğlum!

Kendi rızkına razı ol! kendi rızkına razı olan, kimseye muhtaç olmaz. Gözü ba
şkasının malında olan, fakir olarak ölür. Allah-ü Teala’nın taksim ettiği rızka razı olmayan, O’nu kaza ve kaderinde, dilediğini yaratmakta töhmet altında tutmuştur. Kendi kusurlarını küçük gören, başkasınınkini büyütmüş olur. Her zaman kendi kusurlarını büyük gör. Başkasının gizli şeyini açığa vuranın, evindeki gizli şeyler herkesçe bilinir. Kardeşi için kuyu kazan, o kuyuya kendi düşer. Ahmaklar arasında bulunan horlanır, âlimler arsında bulunan hürmet görür.

         Alp Arslan askerinin başındaydı. Ordusu çok muntazam bir şekilde dizilmişti. Davul, kös, boru sesleri, Tekbirler, Salâvatlar daha bir coşkuluydu. Sultan Alparslan, baştan ayağa beyaz elbiseler giymiş, savaş elbisesinin üzerine beyaz bir elbise giydi. Bir vakar, bir heybet, bir ihtişam içindeydi.  Kılıcını kuşandı, kalkanını ve yayını aldı. Atının kuyruğunu bağladı. Yerinde duramayan kıvrak beyaz atına binerek Ahalteke binicisini uçururcasına koşturdu. 


     Bu da sultanın, askerin başında bizzat savaşacağını gösteriyordu.Sultan, ovaya yayılmış ordusunun başına hızla geldi. Muntazam dizilmiş ordusu hareket emri beklemekteydi. Askerler merak içinde onun yaptıklarını takip ediyorlardı. Malazgirt ovasında kılman Cuma namazından sonra bütün erler birbirleriyle helalleşmişti.

         Bir kartal, çok yükseklerde merakla uçuyor, iki ordunun Zehra Ovası ile Malazgirt Kalesi arasındaki yayılışını merakla seyrediyordu. Kale tarafındaki Bizans ordusunun daha kalabalık, karmaşık ve üst üste olduğu; Selçuklu ordusunun ise daha az, seyrek saflı ve düzenli bulunduğunu anlamış gibi üstlerinde kanat çırpıp yalçın kayalıklarda bekleyen akbabalara doğru uzaklaştı.
Sultan Alparslan  parmağını Anadolu’ya uzattı.

- Bu i
şaret ettiğim kıt’a Anadolu’dur. Ya ben bu kıta’yı fethedeceğim, ya ölüm beni alacaktır. Bu kıt’a bulunduğumuz topraktan bin kat güzeldir. Burası kâfirlere lâyık bir ülke değildir. Burası Türk’ün öz yurdu olacaktır. Anadolu Türk’ün mefkûresidir. Bu kıta’nın fethi için fedayı can etmeğe huzurumda and içiniz dedi alacağız bu Vatanı Türk Milletine.

Tok ve gür sesiyle ordusuna seslendi Askerlerine dönerek;

         "Ey mücahitler! Düşman ne kadar çok görünürse görünsün! Biz onlardan daha güçlüyüz. Çünkü biz Allah'a inanıyoruz. Savaş başlar başlamaz Cenab-ı Hak bize mücahit melekleriyle yardım edecektir. İslam âleminin bütün camilerinde bizim zaferimiz için dua edilen şu saatlerde kendimi düşman üzerine atacağım. Ya şehit olurum ya gazi... Ey askerlerim! Eğer burada şehit düşecek olursam üzerimdeki bu beyaz elbise kefenim olsun, beni vurulduğum yere gömün. O zaman ruhum göklere yükselecektir.

Askerlerim; 

         Burada Allah'tan başka bir sultan yoktur. Emir ve kader tamamıyla O'nun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte savaşmakta veya savaşmamak için uzaklaşmakta serbestsiniz. Ben de sizlerden biriyim ve sizinle birlikte savaşacağım.

         Şimdi ben de sizin gibi ön cephede dinimiz ve milletimiz için savaşacağım. Onun için ok ve yayımı çıkarıyor, topuz ve kalkanımı elime alıyorum.
Askerler hep bir ağızdan:
"Seninle beraberiz sultanım! Öl dediğin yerde ölmeye hazırız..." diye bağştılar. Sultan Alparslan atından indi. Son kez secdeye varıp ellerini kaldırarak Allah'a şöyle dua etti:. Sultan Alparslan;

         Ya Rabbi! Seni kendime vekil yapıyor; azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum. Ya Rabbi! Niyetim halistir; bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret!
 Bana yardım et, söylediğimde yalan varsa beni kahret!" 

Allah'ım senin yolunda, senin uğrunda savaşıyorum. Ey Yüce Allah'ım! Kalbim ve niyetim halistir.
'Ya Rabbi! Sana tevekkül ettim. Hazreti Peygamberimiz aşkına bize yardım et! Fikrimizle fiilimiz bir değilse bizi helak et!"dedi.

         Ve şimşek hızıyla atına atladı ordusunun önüne geçti. Onun bu sözleri üzerine zaten moralleri yüksek olan askerleri iyice coşmuştu. Sultan Alparslan, atının eyerinden kalkıp başını uzatarak dört bir yanı kolaçan ediyordu. Düşmanlarının ok menziline girdiğini görür görmez hücum emri verip atını kamçıladı. Gazanız mübarek ola yiğitlerim! Hücuuum!

“Hücuum! Hücum aslanlarım! Hücuum!”

 Selçuklu öncüleri düşmana bir aslanın avı üzerine atıldığı gibi saldırdı. 
Türk askerleri “Allah! Allah! Allah!” diyerek yeri göğü inletiyordu.
Bir anda Malazgirt Meydanı tekbir sedalarıyla doldu. Ortalık toza, dumana ve kana bulandı. Alparslan ve ordusu kendisinden kat kat üstün düşmana karşı eşsiz bir mücadele verdi.

Malazgirt Ovası’nda Güne
ş tepelere doğru inerken meydandaki savaşın galibi belli olmuştu. Ve Malazgirt'te büyük bir zafer kazandı. Bundan sonra Anadolu Müslüman Türk'e yurt oldu.
Ve Sultan Alparslan’ın Tarihe geçecek sözü

"Size Öyle bir Yurt Aldımki ebediyen Türk’ün olacaktır..."
Başbuğ Sultan Alparslan
  

       Sultan Alparslan sadece dokuz yıl süren hakanlığı süresince bugünün orta büyüklükteki devletlerinden onlarca devletin toprağı büyüklüğünde toprak fethetmiştir. Fethettiği topraklarda dini, ırkı ne olursa olsun herkes emniyet, sevgi ve mutluluk içinde yaşamıştır. İlim tarihi onun zamanındaki buluşları kaydederek göğsünü kabartmaktadır. Malazgirt Zaferi’nde başşmanı Romenos Diogenes’i esir etmiştir. Ancak esirine misafir muamelesi yapmış, sonra da onu affetmiştir. Bu hadiseyi Batılı insanın mantığının kabul etmesi mümkün değildir.


Alparslan gibi bir şahsiyeti tam olarak anlatmak elbette mümkün değildir. Onları gibi şahsiyetleri âcizane yazmaya çalışan kalemler ancak şeref duyarlar. Şu dörtlük meseleyi ne güzel anlatmaktadır.

  Sultan Alparslan  Anadolu; kahramanların ve şehitlerin omuz omuza yükselttiği güzel vatan... Ve o kahramanların ilklerinden biridir Sultan Alparslan. Anadolu'yu İslam'a ve Türklere açan yiğit... O, savaş meydanlarında bükülmez bileği ile destan yazan bir komutandı.

"Ömrü boşa geçenden geriye ne kalır ki?
Erlerden yiğitlerden nice bir nişan kalır.
Güzel atalarımız sözü de güzel demiş,
At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır..."


 

Hiç yorum yok: