17 Mart 2012 Cumartesi

18 MART ÇANAKKELE ŞEHİTLERİNİ ANMA GÜNÜ VE ÇANAKKELE ZAFERİNİN YIL DÖNÜMÜ ANISINA


    Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilal uğruna Yarab ne güneşler batıyor
Ey bu topraklar için toprağa düşş asker
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim seni tarihe desem sığmazsın

Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

"ÇANAKKALE ZAFERİ"


      18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü ve Çanakkale Zaferinin Yıl Dönümü Anısına Seneyi Devriyesinde, Çanakkale Destanını ve Muhterem Şehitlerimizi Dualarla ve Hayranlıkla Birkez Daha İdrak Ediyoruz.
  
      Çanakkale; Türk milletinin tarihi bir direnişi, asla unutulmayacak mücadele azmi ve emperyalist mihrakların kanlı planlarını alt üst eden stratejik silkinişidir.

      Hepsinden de önemlisi; imanın, inancın ve milli iffetin gülleye, mermiye ve gelişmiş savaş gemilerine tavizsiz duruşudur.
 
      Sömürgeci heveslerin, zulüm ve eziyeti rehber edinen yedi düvelin kıyılarımıza kadar getirdikleri kanlı hesaplar; Türk milletinin fedakârlıkla ve cesaretle inşa ettiği tabyalara ve siperlere çarpmış ve sonuçsuz kalmıştır.

      Çanakkale Zaferi; ayağa kalkan millet iradesinin, bağımsız yaşama dışında hiçbir seçeneği olmayan beşeri kudretin ve kuvvetin somutlaşş halidir.

      Vatan topraklarına göz diken küresel odakların; sayı, malzeme, imkân ve teknolojik üstünlükleri millet olma şuuru karşısında çaresiz kalmış, böylelikle Hak, Batılı Ege'de denize gömmüştür.
  
      Türk milletinin her ferdi; yöresi, kökeni ve mezhebi ne olursa olsun, Çanakkale semalarında yüreklerini buluşturmuş, birlikte şahadet şerbetini içmiş, beraber hücuma kalkmış, aynı safta dua etmiş, birbirinin umudu olmuş ve vatanın selameti i çin emek vermiş ve kan dökmüştür.

       Sırtında adeta vatan coğrafyasının yükünü kaldıran Seyyit Onbaşı'nın, Nusret Mayın Gemisiyle devleşen Tophaneli Yüzbaşı Hakkı'nın, askerlerine ölmeyi emreden Mustafa Kemal'in ve dönmeyi aklından bile geçirmeyen nice kınalı kuzunun manevi hatırası ve mirası sayesinde bağımsızlığımız korunmuştur.
  
      Çanakkale aynı zamanda milli mücadelenin ilham ve esin kaynağı olarak geleceği aydınlatmış, son yurdumuzun tek dişi kalmış canavarlara asla yem edilmeyeceğini ispatlamıştır.

       Bu zafer insanlık âleminin şahitliğinde, Türk milletinin varlığına ve yaşama hakkına el uzatan alçaklara karşı abideleşen ruhu olup, şeref ve milli onur savunmasının zirve halidir.
 
        Çanakkale'yi geçilmez kılan, milletimizi yenilmez yapan ve kardeşliğimizi dağılmaz hale getiren de işte bunlardan feyzini alan birlikte yaşama ülküsü ve kararlılığıdır.

       Herkes bilmelidir ki, Türk milletinin Çanakkale menkıbesi gönüllerde yaşadıkça ve bunu sahiplenen vatansever şahsiyetler bulunduğu müddetçe, geçmişte başaramayan yabancı emeller, bugün de maşaları vasıtasıyla kesinlikle hedeflerine ulaşamayacaklardır.

 
      Bu duygularla; 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi'nin Yıldönümü'nde; tertemiz kanlarıyla üzerinde yaşadığımız toprakları vatanlaştıran aziz şehitlerimizi minnet duygularımızla anıyoruz.

      Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, bağımsızlık ve varlık mücadelemizde üstün ve fedakârca çabası olan muhterem ecdadımıza Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum Ruhları şad, mekânları cennet olsun."

      ‘’Çanakkale zaferini anlatmak demek bir milletin tüm dünyaya karşı nasıl dimdik durduğunu anlatmak demektir. O yüzden karşısında durduğumuz; arsız bir mikrop gibi canımıza ve kanımıza kasteden Avrupa devletlerine karşı verilmiş büyük bir derstir.





ÇANAKKALE'DE BİR KINALI KUZUNUN SON VASİYETİ!
   
       Çanakkale’den İstiklal Savaşı’na uzanan süreçte nice anaların ciğerparesi nice ‘kınalı kuzular’, nice ‘koç yiğitler’, dinimize, vatanımıza ve bilcümle mukaddesatımıza yönelik ‘hayâsız taarruzları’ durdurmak ve bizlere hür bir vatanda hür bir gelecek bahşedebilmek için canlarını kurban edebilme hasbiliğinden zerrece çekinmediler.

       Koca dere köyünde büyük bir sargı yeri kuruluyor. Kimi Urfalı, Kimi Bosnalı, Kimi Azerbaycanlı, Kimi Adıyamanlı, Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor…

      Bunlardan biri Lâpseki’nin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından. ‘Ölme ihtimalim çok fazla… Ben bir pusula yazdım… Arkadaşıma ulaştırın…’

      Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: ‘Ben… Ben köylüm Lapsekili  İbrahim Onbaşından 1 Mecidiye borç aldıydım… Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin’ ‘Sen merak etme evladım’ der Komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar. Az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de’ söyleyin hakkını helal etsin’ olur…

      Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor.

       İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine ne de göz yaşlarına engel olamaz…

PUSULADAKİ NOT:
       
 ‘Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e 1 mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.’






İŞTE OSMANLI ANASI EVLADINI SAVAŞA BÖYLE GÖNDERİR...

Bu, bir Türk anasının hayatta kalan son evlâdına nasihatidir. Komutan, bu şuur âbidesi kadının sözleri karşısında onakalır. Gayr-i ihtiyarî sorar:
"Demek sizin ailenin erkekleri hep şehit oldular, öyle mi?"
Başımıza taç yapacağımız ihtiyar ananın şu cevabı ise komutan Abdülkadir Bey'in iliklerine işleyecek kadar ibretlidir:

      "Yalnız bizim ailenin değil oğul, bizim köyün mezarlığına elli yıldır delikanlı gömülmedi. Vatan sağolsun da, biz hepimiz ölelim ne çıkar?.."

       "Hüseyinim, yiğit oğlum benim... Dayın Şıpka'da, baban Dömeke'de, ağaların sekiz ay evvel Çanakkale'de şehit düştüler. Bak, son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, camilerin kandilleri sönecekse sütüm sana haram olsun, öl de köye dönme!.

      Yolun Şıpka'ya uğrarsa dayının ruhuna bir fatiha okumayı da unutma! Haydi oğul, Allah yolunu açık etsin."

      Yıl 1915, yağmurlu ve serin bir sonbahar gecesi... Çanakkale Savaşı kazanılmış fakat milletin harim-i ismetine el uzatmak isteyen bakışı bulanmış yedi düvelle harp bütün şiddetiyle devam etmektedir.

Bir Ananın Kınalı Kurbanı
       Bu namsız, bıyığı henüz terlemiş, yağız Anadolu delikanlılarından biri de Kınalı Hasan idi. O, vatana adanmış, bu toprakları vatan yapan bir “adaktı”. O, sırlı bir menkıbeye mazhar olmuştu:

       Çanakkale’nin köylerinden her gün yüzlerce genç savaşa katılmak üzere birliklerde toplanmaktaydı. Acemi erat, eğitim ve teçhizatı tamamlandıktan sonra bölük bölük cepheye sürülmekteydiler. Yüzbaşı Sırrı Bey, bir ikindi vakti yeni gelen eratı teftiş ederken, içlerinden bir tanesinin saçının bir tarafının kınalanmış olduğunu görür ve takılır:

- Hiç erkek kınalanır mı?

Mehmetçik, sebebini bilmediğini söyleyerek, son derece mahcup bir edayla şu cevabı verir:

- Buraya gelmeden evvel, anam kınalamıştı komutanım.

“Kınalı Hasan” komutanının isteği üzerine hemen anasına kısa bir mektup yazar ve kına yakmasının sebebini sorarak duygularını şöyle ifade eder:

        “Anacığım, kardeşlerimi askere gönderirken başlarına kına yakma mahcup oldum. Zabit (subay, komutan) efendi bana sordu cevap veremedim: Niye benim saçımı kınaladın? Kardeşlerim de cevap veremeyip mahcup olmasınlar. Oğlun Hasan”  

        Bir müddet sonra beklenen cevabî mektup anadan gelir. Bakın, elleri öpülesi bu mübarek Anadolu kadını hangi kurban olunası sebeple yavrusunu kınalamış:


Ey gözümün nuru Hasanım,

        Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın. Ben, senin anan isem; beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü. Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor. Sen bu ailenin seçilmiş bir kurbanısın. Hasan’ım, söyle zabit efendiye: Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır. 

       Ben de seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım. Onun için saçını kınalamıştı. El-hükmü billâh (hüküm Allah’ındır). Allah, seni İsmail Peygamberin yolundan ayırmasın! Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktır. Gözlerinden öperim. Anan Hatice”

Kumandanım ben İsmail doğmuşum!


        Hatice anasının mektubu gelmiştir gelmesine, ama Kınalı Hasan’ın şehitler kafilesine katılması da bir olmuştu. Hasan, mektupta da belirtildiği gibi, başına kına sürülmesinin hikmeti gereğince İsmail Peygamberin (a.s.) izinden gitmiş ve o alnından öpülesi “kınalı başı” ile Allah yolunda vatana kurban olmuştu.

         Hasan, yorulmadan savaşş, yılmadan düşman üzerine atılmış; ancak çarpışmada ağır yara aldığı için cephe gerisine alınmış ve Kocadere Köyü’ndeki sargı yerine getirilmişti. Fakat tedavi edilmeye fırsat bırakmadan çok sevdiği vatanına ruhunu adamıştı.

        Diğer şehitlerle birlikte, Hasan’ı da kimlik tespiti yapıp köy mezarlığına gömeceklerdi ki, Yedek Subay Mehmet Efendi, üzerini ararken anasının mektubunu ve kendisinin henüz tamamlayamadığı şu ibret ve duygu dolu şiir karalamasını bulacaktı:

Anam yakmış kınayı adak diye, Ben de vatan için kurban doğmuşum. Anamdan Allah’a son bir hediye, Kumandanım ben İsmail doğmuşum...

        Kınalı Hasan’ı toprağa gömerken cümle âlem ağlamış. Kurtlar, kuşlar onu selamlamış, gökyüzü rahmetiyle onu yıkamıştı. Ve birden nereden geldiği bilinmeyen bir ses duyulmuştu: “O, benim has cennetime girecektir.” Sonra herkes hep birlikte “Âmin” demişti.

Koç yiğidim Vatana kurban olsun!


         İkinci kurban öykümüzün başkahramanı da Balıkesirli Adile Teyze’nin “koç yiğidi”dir. Kocası, Çanakkale’de şehit düşen Adile Teyze, 17 yaşındaki tek evladı Hasan ile yapayalnız kalmıştı. Hasan, bir dükkânda çalışıyor ve geçinip gidiyorlardı.

         Bir gün Balıkesir’de yine davullar dövülüyor; yine askere gönüllü toplanıyordu. Askerlik şubesinin önü kalabalıktı ve davullar, zurnalar durmadan çalıyordu. Hasan da dükkânı kapayıp, askerlik şubesi önünde sıraya girmişti. Gelenler hemen kaydediliyor, asker elbisesi giydirilip, sıraya sokuluyordu.

        Bir âdet vardı: Davullar önde, gönüllüler sancağın arkasında sokak sokak dolaşırken tanıdıklarıyla, akrabalarıyla ve aileleriyle helâlleşir, dualarını alır, öyle giderlerdi cepheye. Bütün Balıkesirliler kapılara, pencerelere çıkmış “Acaba kimi son defa göreceğiz? Kim Çanakkale’ye gidiyor? Kimin çocuğuyla helâlleşeceğiz?” diye merakla bakıyorlardı. Herkes gözyaşlarıyla helâlleşiyor, daha önce Çanakkale’ye gitmiş çocuklarına selâm yolluyordu.

         Adile Teyze de kapıya çıkmış, oğlu Hasan’dan habersiz gönüllülerin gelmesini beklemeye koyulmuştu. Kocasını da böyle davullarla cepheye uğurlamıştı. Birden en önde gülümseyerek kendine bakan bir askere takıldı gözleri. Tek yavrusu Hasan’ıydı bu.

- Yavrum, gözümün nuru Hasan’ım! Hayrola?

- Ana ben Çanakkale’ye gidiyorum babamın yanına. Helâlleşmeye geldim.

- Yavrum, aslanım. Sütüm sana helâl olsun. Uykusuz gecelerim helâl olsun. Analık hakkım helâl olsun. Ama Çanakkale’de düşmana sırtını dönersen, babanı utandırırsan haram olsun!

Adİle Teyze feryat eder:


- Komşular kına yetiştirin. Koç yiğidimi vatanıma kurban gönderiyorum!

Adet olduğu gibi kına hemen getirilir ve yakılır.

İçeri girer, sandığı açar ve duvağını çıkarıp getirir:

- Yavrum, bu duvağı yüzümden baban almıştı. Çanakkale’ye git, babanın mezarını bul ve bunu üzerine ört.  

- Olur ana...” der ve duvağı sarık gibi fesine dolar.

       Eller öpülür, sarılıp kucaklaşırlar, ağlaşırlar ve arkasından sular dökülerek uğurlanırlar. Gidenler, sokağın ucundan marş söyleye söyleye kaybolurlar. Sonrasını emekli bir postacı şöyle anlatır:

       “Aradan on beş gün, bir ay geçmeden eve bir kırmızı mektup daha getirdim. Kapıyı çaldım. Adile Teyze elimde mektubu görür görmez: Anladım postacı, anladım. Ne olur sen oku; ana yüreğidir dayanmaz, sen oku.” dedi. Okumaya başladım: Mektup, “Anne” diye başlıyordu: “Anne, ben oğlunun bölük komutanıyım. Babasının mezarını bulmak maalesef mümkün olmadı. Biz şehitleri toplu gömeriz. Ama vasiyet etmişti; duvağını oğlunun üzerine örttüm!” Birden bir feryat duydum: “Elhamdülillah, Elhamdülillah! Oğlumuz bizi utandırmadı!”

 MEHMETÇİĞE SAYGI ANITI

Kanlı sırtlara doğru
gelindiğinde, merhamet timsali, kahramanımız kucağında
Yaralı bir Avustralya subayı
teğmen cosey’ın söyledikleri yazılır. O’nun ifadesine göre,25 Nisanda Türklerle birleşik kuvvetler arasında siper savaşları oluyor.

Siperler arasında 8-10 metre var. Süngü hücumundan sonra savaşa ara veriliyor, askerler siperlerine çekiliyor yaralı ve ölülerin toplandığı sırada iki siper arasında açıkta bulunan bir bacağı kopmak üzere bir İngiliz yüzbaşı bağırıyor, ağlıyor.

Ancak siperden hiç kimse çıkıp yardım edemiyor, en küçük bir kıpırdamada yüzlerce kurşuna maruz kalınıyor. Bu sırada Türk siperlerinden beyaz bir mendil sallanıyor ve bir Türk askeri silahsız siperden çıkıyor. Onu kucaklayıp kaldırıyor, siperine bırakıyor kendi siperine dönüyor savaş alanlarında günlerce Türk askerinin insan sevgisi, cesareti konuşuluyor.

CONKBAYIRI



Conk bayırında savaşı idare eden M. Kemal’in bir şarapnel parçası isabet etmiş, isabet ettiği cebindeki saat parçalanmış, ancak kanatmamış, M. Kemal bu olaydan askerden maneviyatı bozulmasın diye bahsetmemiş, olayı yarbay
Servet bey görmüştür, kırılan saatini M. Kemal liman van sanders hediye etmiş, oda ona altın saatini hediye etmiş. Anıt 1994’te yaptırılmıştır.
  


 MECİDİYE SEHİTLİĞİ
 Koca Seyit Balıkesir ili Havran Kazası ManastırKöyü’ndendir. 18 mart 1915 deniz savaşları sırasında Kilit bahir Köyü’nün 1 km güneyindeki mecidiye tabyasında bir mermisin ağırlığı 276 kg, mermisi bir vinç aracılığıyla namluya sürülen ve beş basamaklı olan topun bulunduğu bataryada görevlidir. 18 Mart düşman zırhlılarından gelen bir top mermisinin bataryaya isabeti sonucunda 13 arkadaşını şehit verdikten sonra o mermiyi tek başına kaldırıp namluya sürerek düşmanın Ocean adlı zırhlısının dümeninden vuran kahramandır. 

Koca Seyidin bu isabetli mermisiyle savaşın kaderi değişmiştir. Mecidiye Şehitliği:” 18 Mart 1915 deniz savaşlarında buruda şehit olanlar Ispartalı Ali Çavuş, İvrindili İsmail oğlu Mehmet, Mustafa oğlu Süleyman ve 13 arkadaşı buruda yatar.”


ÇAMBURNU ŞEHİTLİĞİ

Anıt Eceabat ile Kilit bahir köyü arasında sahil yolunun sağ tarafında yer alır. Güney yüzünde:”Burada Balkan ve Çanakkale harplerinde yaralanarak şehit düşen binlerce kahraman yatar.” İfadesi, Doğu yüzünde “Bu anıt 1962 yılında Çanakkale şehitleri abidelerine yardım derneği tarafından inşa ettirilmiştir.ifadesi, Kuzey yüzünde “Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir . İfadeleri yer alır.

SOĞANLIDERE ŞEHİTLİĞİ
Rumeli Tabyasını 2 km geçtikten sonra bizleri deniz kenarında ağaçların altında bir anıt karşılamaktadır. 1961 yılında Çanakkale Şehitlerine Yardım Derneği tarafından yaptırılan anıtta, 21 Haziran 1915  Kerevizdere muharebelerinde şehit düşen yılında şehit düşen 2. Tümen (19 Mayıs Taarruzlarında da bulunmuş olan 
 Tümen, 2 Tümen için bakınız ŞEHİT’TEN KALE'ler, Kırmızısırtı Kanıyla Sulayan Yiğitler) Kurmay Başkanı Yüzbaşı Kemal Bey,  126 Alay Yaveri Selanikli Teğmen İsmail Efendi, Kırşehirli İbrahim oğlu Hüseyin Çavuş, Nasuh Onbaşı, Kalecikli İbrahim oğlu Hüseyin Eskişehirli Mehmet oğlu Abdurrahman, İnegöllü Mehmet oğlu Mustafa, Ankaralı Mehmet oğlu Sadık, Konyalı Mikail oğlu S. Ali ve Çankırı Elvan oğlu İbrahim anılmaktadır.
      
 Ayıcıca anıtın üzerinde Yüzbaşı Kemal Bey'in verdiği emrin son kısmı "hep birlikte şahadete koşalım ki vatan kurtulsun" sözleri yer almaktadır.

 ŞEHİTLER ABİDESİ

şehitliğin önündeki kitabede ; Bismillahirrahmanirrahim:

 ”Allah yolunda öldürülenlere

ölü demeyin.Bilakis onlar   diridirler.Fakat siz  anlayamazsınız. (Bakara 2/154)

 Şehitler Allah’tan şunu isteyecekler; Ya Rabbi bizi dünyaya tekrar gönder ve senin uğrunda birkere daha şehit olalım,"  ifadesi vardır

         Çanakkale şehitler anıtı Türk’ün tükenmezliğinin simgesi, birlik ve beraberliğimizin kanıtıdır. Çanakkale savaşlarında şehit düşen yaklaşık 253 bin şehidimizi simgeleyen abidelerin en görkemlisidir. Bu anıt, hepimizin gönlünde geleceğe güven yansıtan, Türk milletinin en zor döneminde bile yedi düveli dize getirebileceğini ve yüz binlerce şehit pahasına vatan topraklarını ebediyen koruyacağını gösteren anıtımızdır. 

         Anıtın projesi 1944 yılında MSB tarafından açılan yarışma ile belirlenmiştir. Bu anıtımız ilk olarak Gelibolu Yarımadasında Alıçıtepe’de yapılması planlanmış ancak arazinin bozuk olması ve denize uzak olmasından dolayı vaz geçilmiştir. Daha sonra Hisarlık burnunda Morto’ya hakim 50 metre rakımlı olan Hisar Burnuna yapılmıştır.

       1952'de yapımına karar verilmiştir. 19 Nisan 1954'te temeli atılmıştır. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı (müteahhit’lerin yolsuzlukları, yeterli miktarda para bulunamaması gibi) birkaç defa yapımı durmuştur ve nihayet 15 Mart 1958'de sadece gövde kısmı yapılabilmiştir. 


Bu anıtımız Milliyet gazetesinin açmış olduğu kampanya ile yeterli para toplanınca 1960'da tamamlanarak. 20.08.1960 tarihinde açılışı yapılmıştır



SIĞINDERE SARGI YERİ ŞEHİTLİĞİ
Çanakkale Savaşlarında Alçıtepe Köyü yakınlarında Sığındere mevkiinde (burası) savaşın en acımasız olaylarından biri yaşanmıştır. Türk ve düşman kuvvetlerinden savaşın her cephesinde ve siperlerde yaralanan uzuvları kopan ve hastalana askerler, Sığındere ’dekurulan sahra çadırında toplanmıştır. Bölgedeki muharebeler boyunca Türk ve düşman 40-50 bin yaralı hasta askerin toplandığı dere vadisi adeta bir dostluk köprüsü olmuş,her iki taraf da birbirine doktor ve ilaç yardımına başlamıştır. 10 Şehitliğin iç kısmında yer alan anıtın güneye bakan yüzünde,

Mehmet Akifin;

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış,duruyor Peygamber.

Doğu kısmında;
Ben size taarruzu emretmiyorum,ölmeyi emrediyorum.Biz ölünceye kadar geçecek zaman
zarfında yerimize başka kuvvetler gelir,başka komutanlar hakim olabilir.
M. KEMAL ATATÜRK
 
Kuzey kısmında;

Vurulup tertemiz alnında uzanmış yatıyor
Bir hilal uğruna Ya Rab! Ne güneşler batıyor;
Ey! Bu toprak için toprağa düşmüş asker;
Gökten ecdad inerek,öpse o pak alnı değer.
Atma be düşman !

Kucağımda taşıdığım yaralı asker senin askerin diyen ifade yer almaktadır.



TÜRK ASKERİ 

Sana sesleniyorum, ey şehit oğlu şehit!  Ey göğsünde bir sancak açan yiğit… 

Aradım kabrini yaşlı gözlerle her an, Öyle büyüksün ki, seni gördüm yakından… 

Bu vatan sana minnettar her zaman, Seni unutmayacağız,ey şanlı kahraman!.. 

Ruhun cennette yüceldikçe senin, 

Binlerce Fatiha sana Aziz Şehidim…  

diye yazar..


FEVZİ ÇAKMAK ANITI
Alçıtepe Köyü’nün doğusundaki en yüksek tepe olan Alçıtepe’nin üzerinde bir anıt bulunmaktadır. Burası,5
Temmuz 1915’den itibaren 5. Kor.K Mirliva (Tuğg.) Fevzi
Paşa (Mareşal Fevzi Çakmak) tarafından muharebe idare
yeri olarak kullanılmıştır.Yolu 1968 yılında 2. Kolordu tarafından bugünkü hale getirilmiştir


NURİ YAMUT ANITI


Sargı yerinden 1-2 km. ileride ilk özel anıt olarak Gelibolu 2. Kolordu komutanı Nuri Yamut Paşa tarafından 1943 yılında yaptırılmıştır.Sığındere savaşlarında şehit olan ecdadımızın anısına dikilmiştir. 8,5 m.yüksekliği vardır. Etraftan toplanan şehit kemikleri, anıt altına gömülmüştür. Nuri Yamut Paşa, bu anıtı tamamlamak için İstanbul’daki evini sattığı söylenir.

 İLK ŞEHİTLER ANITI

  3 Kasım 1914 tarihinde, düşman donanmasının Çanakkale Boğazı’na girme teşebbüsünde bulunduğu
sırada düşman zırhlarından, atılan bir top mermisinin Seddülbahir kalesine isabeti sonucu 11 ton barut o anda
infilak etmiştir. Bu sırada kalede bulunan 5 subay ve 81 neferimiz şehit olmuştur. Orada şehit düşenlerin anısına 1986 yılında dikilmiştir.

 SON OK ANITI VE ŞEHİTLİĞİ
Alçıtepe Köyü’nün 500 metre kadar
batısındadır. Yüksekliği 3.80 metredir. İlk defa 1915’de harbin sonlarına doğru askeri birliklerce inşa edilmiştir. Burada 5-6 Haziran 1915 gecesi 3. Kirte Muharebesinde şehit olanlar yatar. O gecede 9000 şehit verilmiştir. Bu anıt burada şehit düşenlerin anısına yapılmıştır.1 6 Kitabesinde; 12 cm.lik muhasara bataryası bu mevziden düşmanı süngü hücumu ile attı ve 3.Kirte zaferini sağladı. 7 Haziran 1915


KİREÇTEPE JANDARMA ŞEHİTLİĞİ
Anafartaların kuzeyindeki bölge, koruma maksadıyla Bursa ve Gelibolu Jandarma taburlarına verilmişti. 6 Ağustos 1915 günü büyük kuvvetlerle çıkarma yapan İngilizlere karşı şiddetli bir direnme göstererek düşmana korku salmış, zaiyat vermişlerdir. Bunun yanında şehit düşşlerdir. Düşmanın geriye kaçışını fırsat bilen sağ kalmış jandarma neferleri şehit düşen arkadaşları anısına mermi kovanlarından bir anıt yaparak arkadaşlarını oraya gömmüşlerdir.

      Jandarma neferleri o gün yaptığı kahramanlığını ve arkadaşları adına yaptırdığı anıtı duyan Mustafa Kemal, buraya gelerek neferleri tebrik etmiş ve şehitliği ziyaret etmiştir.1995 yılına kadar bakımsız kalan bu şehitliğe, Araştırmacı Yazar Mehmet İhsan Gençcan’ın dile getirmesi sonucu Çanakkale 116. Jandarma Er Eğitim Alayı Komutanı Cafer Çağlayan, Milli Park Müdürlüğü ile beraber şehitliği düzenlemiştir.
MEHMET ÇAVUŞ ANITI 

1928 yılında 10. Jandarma Er Okulu tarafından yaptırılmıştır. 1934 yılında cesedi ve elbisesi zerre kadar
bozulmamış olarak bulunan 27. Alay’dan Mehmet Çavuş, buraya getirilip gömülmüştür. Cesaret diye anılan bu tepede 27. Alay’ın 2. Taburu,  cephanesi bittiği anda, düşmana, taş ve sopayla saldırdığı yerdir. Kahramanca bu tepeyi savunan Mehmetçiğimizin adına yaptırılan bu anıta Mehmet Çavuş Anıtı adı verilmiştir.
AKBAŞ ŞEHİTLİĞİ 

      İstanbul-Eceabat yolu üzerinde Eceabat’a 12 km, Gelibolu’ya 35 km mesafededir. Şehitlik 1 dönümden fazla bir büyüklüğe sahiptir. İçinde kesme taşlardan yapılmış. 5 m yükseklikte bir abide vardır. Çanakkale’de savaşan ve yaralanan kahraman Mehmetçiğin burada kurulan hastaneye getirildikten sonra şehit düşenlerin anısına yapılmıştır. Ayrıca yaralılar buradan Akbaş İskelesi’nden gemilerle başka hastanelere nakledilmişlerdir. Bu şehitlik 1945 yılında yapılmıştır.

AKBAŞ ŞEHİTLİĞİ

       Çanakkale Savaşlarında 25 Nisan 1915 tarihinde, Arıburnu ve Anafartalar mıntıkasında ağır yaralanan askerlerimizi, İstanbul’da hastane haline getirilen Selimiye Kışlasına götürmek üzere Akbaş İskelesi’nde bekleyen “Halep” adlı gemi, İngilizler tarafından batırılmış, geminin personeliyle beraber ağır yaralı 200 Türk askeri şehit düşştür. Şehitler kanlı elbiseleriyle toplu olarak buraya gömülmüşlerdir. Vatan için canlarını veren aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun.”


 57. ALAY ŞEHİTLİĞİ
 
25 Nisan 1915 sabahı İngiliz, Anzak ve Fransız birliklerine mensup 25 bin kişilik büyük bir birlik harp gemilerinin yoğun ateş desteğiyle Arıburnu’ndan karaya çıkıyor. Çanakkale kara
savaşları yeniden başlamış oluyor. Hiçbir engelle karşılaşmadan direkt siperlere yerleşerek Conkbayırı’na hızla ilerliyor. 19. Tümen komutanı Yarbay M.Kemal, 628 kişilik 57.Alayla düşmanı Kanlısırt’ta karşıladı. Gece yarısına kadar büyük ve kanlı siper savaşları başladı. M.Kemal veH.Avni Bey alayın önünde siperlerle çarpışıyordu. Ramazan Bayramının ilk günüydü. Okunan Kur’an-ı Kerim ve duaların ardından askerler bayramlaştılar helalleştiler. Ve şafakla birlikte savaş başladı.



M.Kemal 57. Alaya tarihi emrini verdi: Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum, siz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimizi başka birlik ve komutanlar alacak.

           57.Alay 10ar kişilik gruplar halinde saldırıyor, onlar ölünce yerini yeni 10 kişi alıyor.26Nisan 1915 günü 628 kişilik alayın komutanı H.Avni Bey’den saka neferi Hadımlı Alli Efendi’ye kadar tümü şehit oldu. Daha sonra 19.Tümen’in savaş alanına gelmesiyle düşman, 27 Nisanda denize dökülmüştür. 

      57.Alayın yaş ortalaması 24 ‘tür. 57.Alay Mehmetcik Anıtı’nın ön yüzünde: Çanakkale türküsüne ait bazı mısralar yer alır. Doğu yüzünde :Genaral Liman Vansenders’in Türk Askerine saygıyınm ifade eden sözleri yer alır. Türk Askerinin kahramanlığını sessiz, gösterişsiz bir yurt sevgisi olarak niteler. M.Kemal, 57.Alay için şunları söylemiştir:
 
     “Onlar mukaddes vatan toprakları için canlarını seve seve vermişler Çanakkale savaşlarının kaderini değiştirmişlerdir. Burada geçen her saniye ,kullanılan her an,ölen her nefer Türk vatan ve milletinin mukaddesatını çizmiştir. Kara savaşlarına katılan ilk birlik olan 57. Alay vatan sevgisinin ne olduğunu insanlığa göstermiştir. Bu kahraman alayı hayranlık ve rahmetle anıyorum.


EZİNELİ YAHYA ÇAVUŞ

 25 Nisan 1915 günü Gelibolu Yarımadası'nda Ertuğrul Koyu'na çıkarma yapan 3000 askerden oluşan İngiliz kuvvetini, komutasındaki 67 askeriyle on saat mavzer atışlarıyla sahilde durduran 

26.  Piyade Alayı 3. Tabur 10. Bölük 1. Takım. Komutanı Ezineli Yahya Çavuş'la kahraman askerlerinin hâtırasını yaşatmak amacıyla Gelibolu Yarımadası'nda yaptırılmıştır. İngiliz Generali Nepier, Yahya Çavuş ve askerlerinin yoğun ateşi karşısında, karşılarında bir tümen bulunduğunu sanmıştı.

      Yahya Çavuş Şehitliği'ndeki şu dörtlük Yahya Çavuş'u ve takım arkadaşlarının kahramanlığını veciz şekilde anlatmaktadır:

“Bir kahraman takım ve de Yahya Çavuş'tular
Tam üç alayla burada gönülden vuruştular
şman tümen sanırdı bu şahane erleri
Allah'ı arzu ettiler, akşama kavuştular”

      Yahya Çavuş Şehitliği'nde şehitlikten başka Heykeltıraş Recep Özer'in yaptığı bir de anıt yer almaktadır. Şehitlik, 10 Ağustos 1992 tarihinde düzenlenen bir törenle halkın ziyaretine açılmıştır.

SEYİT ONBAŞI

               Seyit Onbaşı, 1889 yılının Eylül ayında Balıkesir'in Havran İlçesi Çamlık (Manastır) köyünde dünyaya geldi. Babasının adı Abdurrahman, annesinin ki Emine idi. Seyit, 1909 yılının Nisan ayı başlarında askere alındı. 1912'de Balkan Savaşları'na katıldı. Savaş bitiğinde terhis edilmedi ve topçu eri olarak Çanakkale Cephesi'nde görev aldı. 

       Çanakkale Savaşları'nda gösterdiği kahramanlıkla adını Türk tarihine yazdırdı. 18 Mart Deniz Savaşı sırasında, Rumeli Mecidiye Tabyası'nda ayakta kalabilen tek top vardı onun da mermi kaldıran vinci bozulmuştu. Seyit Onbaşı büyük bir güçle 215 Okkalık mermiyi üç kez kaldırarak namlunun ucuna sürmüş ve bu kahramanlığı ile Ocean gemisi büyük bir yara almıştı.

       Seyit Onbaşı 1918 sonbaharında köyüne döndü. Sanatı olan ormancılık ve kömürcülüğe devam etti. 1934 tarihinde yürürlüğe konan soyadı yasasıyla "Çabuk" soyadını aldı. 1939 yılında akciğerlerindeki rahatsızlık nedeniyle vefat etti.



Son Şafak Son Namaz  Dönmeyi Hiçbir Zaman Düşünmediler.


Tüm Şehitlerimize Fatiha okumayı unutmayalımEl Fatiha!..
 



Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış,duruyor Peygamber.


Mehmet Akifin 

Hiç yorum yok: